7 Aralık 2012 Cuma

Sabretmeyi, sindirmeyi öğretiyor insana zaman..




Geçiyor mu? Evet zaman durmuyor geçiyor. Sayılıgün geçiyor ama bir sürü şeyi alıyor götürüyor. Yanına ayrılık, özlem, hasret, yanlızlık bırakıyor :( Sevdiğini alıyor çoook uzaklara çoook uzun süreliğine götürüyor. Herşeyini ama herşeyini delicesine özletiyor. Onsuz bir gün geçiremem derken yıl geçiyor, aylar geçiyor kokusunu duymadan. 

Sabretmeyi, sindirmeyi öğretiyor insana zaman.

Ama hepsi bir gün bitiyor herşey eski haline geri dönüyor :) (son 10 günnn)

1 Kasım 2012 Perşembe

Yıldönümümüz..Doğum Günümüz..



6 sene önce bugün girdin hayatıma.. 
O günden bugüne canım oldun, canıma can kattın.. 
İyiki geldin, iyiki benimsin, bitanemsin.. 

3 Ekim 2012 Çarşamba

Shakespeare'den 75.SONE



Bir an sevinç duyarken, korkuyorum sonra hemen, 
Haydut yıllar çalar götürür diye hazinemi; 
Bir an, başbaşa kalmaktan öte bir şey istemezken, 
Sonra diyorum ki, alem niye görmesin sevincimi? 
Bazan, sana baka baka kendime çektiğim ziyafetle, 
Doydum sanırken, bir bakışın açlığıyla ölüyorum sonra, 
Senin bana verdiğin ya da verebileceğinden öte, 
Ne bir şeyden zevk alıyorum, ne de çabalıyorum almaya. 
İşte böyle, her gün hem açlıktan ölüyor, hem tıkanıyorum; 
Ya oburca her şeyi yiyorum, ya da hiçbir şeye dokunmuyorum.

                                                          "William Shakespeare"

23 Haziran 2012 Cumartesi

Saraybosna'da ben kalbimi bıraktım..

Aslında çok uzun zaman önce yazmam gereken bu yazı; artık bir kavuşmanın hikayesi değil özlemin hikayesi..


Rüya gibi geçen 3 gün sanki 3 dakikada bitti gitti, üstünden 2 ay geçti bile.

Saraybosna küçük, güzel şehir. Savaşın üzerinden 20 yıl geçmiş, savaş günlerinde çocuk olanlar, savaşı küçücük yüreklerinde herkesten daha şiddetli yaşayanlar büyümüş yetişkin insanlar olmuş.Biz binalardaki mermi izlerine top deliklerine şaşkın şaşkın bakarken; yüzlerinden, bakışlarından anlaşılıyor neler çektikleri. 20 yılda kimsenin acıları dinmemiş, silinmemiş; binalarda hala mermi izleri top izleri..



Saraybosna her sokağında farklı bi şehirdeymişsin gibi hissettiriyor.


Saraybosna'nın göbeğindeki Başçarşı, 16.yüzyılda kurulmuş meşhur Osmanlı çarşısı. İstanbul'da yaşayan birinin Başçarşı'da biraz dolaşınca kendini Eminönü'nün arka sokaklarında hissetmemesi imkansız.


Saraybosna'nın sembolü Sebilj. Rivayete göre bu çeşmeden bir kere su içen bir daha bu şehirden ayrılamıyormuş. Biz suyu marketten aldık, malum sayılı günümüz var :)


Saraybosna'nın belkide en eski yapılarından biri de yine Başçarşı'da ve 500 yıl önce Osmanlı zamanında Mimar Sinan'a yaptırılmış Gazi Hüsrev Paşa Camii.


Başçarşı'dan çıkıp sokaklarda biraz gezmeye başlayınca biranda kendinizi Batı Avrupa'da buluyorsunuz. Binalar, üzerlerindeki işlemeler, balkanların en büyük kilisesi Sarajevo Katedrali..





Saraybosna'nın şunuda yapmadan gelmeyin diyeceğim tek şeyi ise etleri. Çok meşhur olduğunu duymuştum giderken, test ettim onayladım, kesinlikle etlerini tatmadan dönmeyin.


Ve evet ne yazık ki yanlız döndüm, orda kalbimin bi parçasını bırakıp geldim. Aslında uzun bir aradan sonra bizim için harika bir kavuşma olan 3gün, şimdi yine özleme dönüştü. 
Zaman geçiyor, hiçbişey olduğu yerde durmuyor akıp gidiyor, yanındakilerle hayatındaki güzel insanlarla anlamlanıyor. Bazende öylece geçip gidiyor işte,sadece bekliyorsun bir anlamı olsun, yanında bir nefes olsun, yeniden nefes alabilesin diye..

Canımın parçasını, hayatımın anlamını Saraybosna'ya emanet ettim, Saraybosna da sana emanet aşkım.. 

22 Mayıs 2012 Salı

Ünlü Aşk Mektupları: Victor Hugo'dan Juliette Drouet'ye...




31 aralık 1851
"Bütün bu karanlık ve şiddet dolu günler boyunca harikuladeydiniz,Juliette'im.Sevgi istedim getirdiniz, sağ olun!Gizlendiğim yerlerde ,sürekli tehlikede beklemekle geçen gecelerin sonunda,kapımda parmaklarınızda titreyen anahtarın sesini duyduğumda,kötülükler ve karanlıklar yok oluyordu;içeriye ışık giriyordu!Çatışmalara ara verildiğinde yanı başımda olduğunuz o korkunç,ama müthiş tatlı saatleri asla unutmamalıyız.O küçük karanlık odayı,tavandan,duvarlardan sarkan o eski eşyayı,yan yana duran iki koltuğu,masanın bir köşesinde yediğimiz yemeği,getirmiş olduğunuz soğuk tavuğu yaşamımız boyunca unutmayalım;tatlı konuşmalarımızı,okşamalarınızı,kaygılarınızı,adanmışlığınızı hep anımsayalım.Beni sakin ve dingin gördüğünüze şaşırmıştınız.
Bu sakinlik ve dinginlik nereden geliyor,biliyor musunuz?
Sizden....."